Kahraman Kim?

Kahraman Kim?
Who is The Hero?

7 Ekim 2009 Çarşamba

BİZİ KANDIRIYORLAR!

NOTEBOOK YA DA LAPTOP, GERÇEKTEN DİZÜSTÜ ANLAMINA MI GELİYOR?

amstad

Yaklaşık 20 yıldır bilgisayar kullanıyorum. İlk bilgisayarım abimin bana 2. el olarak sattığı AMSTAD idi. 3 buçuk inç (3,5”) dedikleri bir disketi vardı, sevimli bir monitörü, bir de fare’si, hepsi o kadar. İşlemcisi 256 kilobayt olabilir, hafizası olsa olsa 2 megabayt’tı. 1989-1991 arasında kullandım, nerdeyse bir kitap yazmamda, test soruları hazırlamamda işime yaradı. DOS programını kitaplardan öğrenip küçük bana göre ilginç programlar yazdım. Örneğin test sorularına a, b, c, d ve e şıklarını verip doğru olan seçilince “TEBRİKLER” demek, yanlış cevaplamada ise neden yanlış olduğunu açıklayan bir metinin devreye girmesi gibi… Banka faiz hesapları, gebe kadının gebelik haftasını hesaplamak gibi… güncel bir çok şeyi karşıladı. Yazıcısı iğne vuruşlu özellikteydi. Yazıcıya komut verip mutfakta su kaynatıp nesskafe hazırladıktan çok sonra cihaz yazmaya başlayabiliyordu.

Sonradan çok bilgisayarım oldu. Fiyatları hep dolar üzerindendi. Hiç ucuzlamadılar. O zamanlar öyle taksitle satış yapan da yoktu. Altı ayda bir çalışması yavaşlar, hep yeni eklentiler gerektirirdi. (Şİmdi de öyle sayılır; değişen bir şey yok!)

Windows’u bu bilgisayarlara nedense ikide bir yıkıp yeniden kurardık, hem de 13 disketle, saatlerimizi alırdı. O zamanlar virüsler de yoktu neden tüm sistemi sıfırlayıp yeniden kurmak gerekirdi, bilemezdik.

Internet yoktu örneğin. İlk internete benzer bir şeyi 1994’te B.B.S. (bilgi bilişim sistemi) ismi ile Ataköy merkezli bir bilgisayar ağı ile tanıdık. Bir modem ve telefon hattı gerekiyordu. Modemi hiç unutmam 250 dolara almıştım, 9 volt pille de çalışıyordu. Sanırım Ataköy’de bir numarayı çevirip merkez BBS bilgisayara bağlanıp, ona bağlanan diğer bilgisayar kullanıcıları ile CHAT’leşiyorduk. İlk chat’lerimiz böyle olmuş idi. Cihangir’den modemi ile bağlanan Dr. arkadaşıma bir hastam hakkında sorular sorup yorumlarını alırdım. Oysa telefonun öteki ucundaydı, telefonla konuşsam daha çabuk cevaplayacaktır. Ama bu sistemde dosya gönderme ve almayı keşfedince modemin işe yaradığını düşünmeye başladık. Hatlar iki de bir düşer, modeme her bağlanmada o zamanların PTT’sine kontür atlatırdık. İşin kötüsü BBS’ye bağlanmış birini telefonla arayıp araya girmek de mümkün değildi. (Cep telefonu da yoktu o yıllarda…) O zamanlar BBS üzerinden edebiyat dergisi yayınlayanlar bile vardı.

Sonra ilk gerçek interneti keşfettik; Dr. Emre IBM’in Hollanda merkezli bir internet ana sunucusunu keşfetmişti; bunun için bir disketten bilgisayara program yüklemek yetiyordu. Modem yolu ile bu kez Hollanda’ya bağlanıp ordan internet denizine açılmayı yaşadık; yıl 1995.

Sonraki yıllarda Gebze Tubitak sunucuna bağlanıp uzun metin ve rakamlardan oluşan seçenekler yardımı ile interneti tekrar tanıdık.

Tam o yılalrdaydı laptop ya da notebook denen dizüstü bilgisayarlara heves ettik. İlk laptop’um bir çin malı idi, iyi de parar vermiştim. Klavyesinde türkçe karakterler için etiketler yapıştırdık, türkçesi yoktu bilgisayarın. Böyle eksik ürünleri Sanayi Bakanlığı neden engellemez, neden ille de Türkçe olacak denilmez hiç anlamamışızdır. (Dese bizler interneti, dizüstü bilgisayarları, pda denilen cep bilgisayarlarını daha mı geç tanırdık acaba?)

Arızadan bir türlü kurtulmayan dizüstünü, bir başka yenisi ile değiştirdik, bu kez Ataköy 9 Kısım Migros otoparkında arabanın arka koltuğunda, hem de bizim terrier Nensi’nin yanıbaşında; herşeye havlayan köpeğimize karşın çaldırdık! (Nensi üniformalı, güvenlikçi tipli kişilere çok kızar ama çok ter kokan insanlara havlamazdı; demek ki iş üstü Nensi doğal yolarla susturulmuş olmalıydı.)

3. notebook’um Acer oldu. Ancak kapağı sert açılıp kapanıyor hatta giderek kapı gıcırtısı gibi ses çıkartıyordu. Tam 1 yıl dolduğuında ise (o zamanlar garanti süresi 1 yıldı), menteşe yerinden kapak fırlayıverdi. Acer servis kapağın menteşelerini ücret karşılığı değiştirdi. Ama o dönemde benim tavsiyemle yine aynı model Acer notebook alan 2 arkadaşın da kapak/menteşe zorlaması sorunları çıkınca garanti süreleri dolmadan servise durumu bildirmelerini istedik. Hatta onların takipçisi bizzat ben oldum. Sonuç olarak onlar ücretsiz servis alırlarken, Acer firması bana mahcubiyetinden olsa gerek, ödediğim servis ücretini geri vermek istedi. Ben de onlara madem beni haklı buldunuz o halde ben o sıra almayı düşünüp karar veremediğim ACER C100 TABLET PC’sini fark ödeyerek almak istediğimi belirttim. Uzun bir gidip gelen konuşmalardan sonra teklifim kabul edildi, fark ödeyerekl tablet sahibi oldum.

ACER C100

Acer C100 Tablet PC (2003)

Burada tekrar Sanayi Bakanlığı’nın kulaklarını çınlatalım. Bu tablet PC’nin en hoş özelliği özel kalemi ile ekranda el yazısı yazıp yazınızın ofis dosyalarına aktarılmasıdır. Bunda da bir TÜRKÇE/SİZLİK GELENEĞİMİZ sürmektedir; el yazısı ancak ingilizce olursa WORD programına aktarılabilmektedir. (Aynı sorunu çok değil birkaç yıl sonrası, 2005’de aldığım HP 6340 cep bilgisayarında yaşadım, sadece Türkçe dışı destek!)

Tablet olayı, hiç de beklediğim gibi olmadı. Serviste hasta vizitinde ekranı ters döndürüp notebook’u kitap gibi taşıyıp kalemiyle not almak ne mümkün, işi çabuklaştırmak yerine tam bir zaman kaybı!

Üzerindeki 256 mb ram, çok kısa süre sonra yetersiz kalacaktı. Nitekim artırma şansının olmadığını; artırsam da notebook’un PENTIUM III olması nedeni ile UYUMSUZ VEDE GEREKSİZ olacağını hemen öğrendim.

Kısa zamanda yüklenen programların altında tablet PC ezildi ezildi ve çabuık ısınma, ekranın donuvermesi gibi sorunlarla beni yarı yolda bırakmaya başladı. Pil ömrünün nerdeyse 20 dakikaya inivermesi ise ayrı bir sürprizdi. Ekranın 10.6” olması ise, yaş ilerledikçe okuma güçlüklerinin başladığı bir dönem için hiç de sürpriz değildi.

Şimdi 2007’de alıp tam 2 yılı Garanti süresi dolup da LCD ekranı iflas eden, kamerası çalışmayan, pil takılı ise faresi kilitlenen ACER 5602 dizüstünü, ekran kablosu ile masaüstü dış (external) LCD monitöre takıp masaüstü gibi kullanıyorum.

İşte bunca yazıyı da bunun için yazdım; DİZÜSTÜ GEREÇKTEN DİZÜSTÜ MÜDÜR?

Elektrik prizine yakın oturmak, fişe takmadan asla kullanamamak, pil ömrünün birkaç saati geçmediği, ağırlığının gülle gibi olan bu cihazlara kim DİZÜSTÜ diyebilir?!

Bir notebook asla dizüstünde kullanılamaz!

Nedeni çok açık ISINIR! (*)

Dizüstü kalamazsınız ille de bir masa sehpa ve yakınlarda bir elektrik prizi olmalıdır.

Ağırlık asla 2,4 kg. dan aşağı değildir, ıvırı zıvırı ve çantasıyla bu ağırlık her gün taşırsanız tam bir omuz düşmanıdır!

(*) http://www.kaannotebook.com/ Notebook lara Dizüstü de denmektedir ama kucağınızda dizinizde açıkçası yumuşak ortamlarda yatakta yorgan ustunde kullanılabilir anlamında değildir. Yumuşak zeminler notebook altını tamamen kapatarak sağutucu kanalların tıkanmasına ve notebookların havalandırma yapamasına sebebiyet vermektedir . Genel olarak Havalandırma kanalları altta ve yanlarda olduğu için bu tip kullanım hatalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder