Kahraman Kim?

Kahraman Kim?
Who is The Hero?

7 Mayıs 2011 Cumartesi

"DAKTİLO BENİM TETİKLEYİCİMDİR."


İpad'lerden, tabletlerden, netbooklardan, notebook'lardan, masa üstü bilgisayarlardan çok önce daktilolar vardı.


William Faulkner, 1943
Biz daktilo kuşağından gelmeyiz. İlk daktiloyu tanıdığımız yıllarda fotokopi de yoktu, kağıtlar arasına karbon kağıdı koyarak çoğaltırdık yazdıklarımızı. Bazan ince pelür kağıt kullanıp çok daha fazla kopya elde etmeye çalışırdık. Çok geçmeden yaşamımıza teksir makineleri girdi, bu kez mumlu kağıtlara daktiloda yazıp teksirle çoğaltmayı öğrendik. Sonuçta hep çoğaltmaktı işimiz. Yazardık ama çoğalsın çok kişilere ulaşsın isterdik. Ders notları, piyes metinleri, öyküler, bildiriler, manifesto yazıları hemen her şey daktilodam geçer bir şekilde çoğaltılırdı.




Sylvia Plath

Yarısı kırmızı yarısı siyah daktilo şeritleri elimize geçmişse, önemli yerleri kırmızı ile yazmayı pek severdik. Şerit silikleşir, işimiz yarı yolda kalırdı bazan. Şeriti tersten sarıp ömrüne az da olsa ömür katmayı denerdik. Ellerimiz mürekkep içinde kalırdı. Daktilonun tuşları kirlenirdi. Satırın sonuna geldiğinde makinenin çın sesi, yazan kişinin çoşkusuna ses katardı. Satırın en sonuna gelen kelimenin nerden kesileceği, satıra yetip yetmeyeceğini önceden bilmek ustalık işiydi.



Ernest Hemingway, 1939

Çoşkuyla yazarken harflerin orta yerdeki boşlukta birbirine karışmaları makineyi kilitlerdi bazan. Ben en çok - işareti severdim, yan yana geldiğinde ---------------- kesik çizgi yapmayı çok severdim. Bazan da önemli isimlerin altına çizmek isterdim, kelimenin başına geri dönüp _____ alt çizgi eklerdim. Bunu şimdinin bilgisayar klevyeleri ne kadar kolay yapabiliyor oysa, ama yine geri dönüp düzeltme işlemi var, değişen bir şey yok. Konu değiştiğinde ise o satırı ortalayıp birbirinden eşit uzaklıkta X işareti koymayı pek severdim. (O zamanlar * tuşu olmadığından X işaretini tercih ederdik.)



X X X


Leonard Cohen

Daktiloda yazmak bilgisayar ekranına bakarak yazmaktan çok farklı bir şeydir. Ekranda okuyup kelimelerin arasına girip kelimeyi iteklemek, eklemeler yapmak, anında silip yenisini yazmak mümkündür, ama daktilonun tuşlarına bastıktan sonra geri dönüş olanağı yoktur. Daktilo yazarı daha usta yazıcıdır, düzeltilerini ancak bitirdikten sonra yapar, çoğu zaman tüm yazdıklarını küçük düzeltmeler için bile olsa yeniden baştan aşağı yazmak zorunda kalabilir. Daktilo yazısında satır kaydırma satırlar arasına yeni metin girmek demek, yazıyı yeniden yazmak demektir.





Francoise Sagan, 1955






Agatha Christie, 1946


Bir öykü oyun yazarı tanımıştım, kasabanın avukatlarındandı, çoğu zaman sabah 5'te kalkar, daktilosunun altına minder koyarak çalışırdı. Yazdığı tiyatro oyunlarını 11 nüsha yapması gerekirdi (oyuncu sayısı bunu gerektiriyor olmalı idi), ince pelür kağıd da kullansa ancak 6'şarlı kopye çıkarmak mümkündü, dolayıisyle aynı sayfayı iki kez yazardı. Düzeltiler olursa yeniden yazmak bunun cabasıydı. 
 

Marlon Brando, 1954

Daktilosuyla sabah buluşmaları öyle alışıldık bir yaşama dönüşmüş olmalı ki, bu yazarın artık elle yazamadığını, daktilosu ile bütünleştiğini, bir eser yaratmak duygusunun ancak ve tek daktilo ile mümkün olabileceğini, ama hep aynı daktilonun olması gerektiğini ondan öğrenmiştim. Her gittiği yere bu daktilosu ile giderdi, yazlığına, gittiği başka şehirlerdeki otel odalarına, tıpkı bugünün notebook'u olmadan hiç bir yere gidemeyen gençler gibi.

 

George Orwell

Ünlülerin daktilo ile verdikleri kurgulanmış pozlarını görünce ister istemez etkilendim, onların makineleri ile bütünleştikleri duygusuna kapıldım. Gergin yüz ifadeleri ve duruşlarına karşılık, ellerinin tuşlar üzerindeki o yumuşak duruşu dikkatimi çekti. Piyanonun önünde duran piyanistlerin asaleti vardı sanki duruşlarında.


 

   
Alfred Hitchcock, 1939

Siyah-beyaz fotoğraf çalışması, belki de bu yüzden kurguyu gereksinmiştir. Çoğu yazarın elinde tuttuğu sigara; bazan küllükte dumanı üzerinde sigaranın duruşu, üretirken çekilen yalnızlığa bir arkadaş arayışı gibi.

 
Charles Bukowski, 1988

Yazarın yazma edimine gözlemci olarak girebilmek bu kadar kolay mıdır acaba? Daktilo önünde duran yazar ancak poz vermiş olabilir, yazıyor yaratıyor asla olamaz.

 
Bob Dylan

Ama biz okurlar her zaman bir yazarın yazma sürecini gözlemlemek, onu seyretmek, okurken bunları nasıl yazmıştır diye düşlemek isteriz. Biliriz ki ne düşlersek düşleyelim gerçek asla öyle değildir. Yazarın bilgisayar kullanmadığı gibi daktiloyu da tercih etmediğine, ille de ajanda tip defterlere elle yazdığına, ancak o şekilde üretken kalabildiğine inanamayız.









Bir bayan yazar tanıdım, her gece yatmadan önce yastığının üzerine koyduğu, özel okul defterlerini andıran bloknotlara yazar, ve kendisine her gece 1 saat mutlaka yazma ödevi verirdi.


 

 
 Tennessee Williams, 1946

Bir röportajında, "bilgisayarın ekranına bakarak yazmak beni kendimle yüz yüze getiriyor, daktiloda yazarken kendimi beste yapan piyanist gibi hissediyorum" diyor yazarın biri.



Bir nörologa sorarsak diyecektir; "herşey bir convertion konvert olayı aslında, beynimizdeki düşlenen imaj, kelimeler yolu ile konvert oluyor harflere, derken kelimelere dönüşerek kağıda dökülüyor, sayfalar kitaba dönüşüyor; kitabın okura ulaşması ise bir transfer olayı, tıpkı sesin telefonla ya da data kabloları ile aktarılması ve karşı tarafta tekrar sese dönüşmesi gibi, kağıda dökülen imaj ürünü, tekrar okurun beyninde yeniden üretiliyor... konversiyon tamamlanıyor."



Beyinden beyine oluşturulabilecek bir transfer için onca aracıya ne gerek var, bunca okumayı sevmeyen kitap düşmanı insanımız varken. Görsel olanı algılamak için küçük bir elektronik cip apareyi yetmez mi acaba? Elektronik kitap için kağıda dokunmadaki o temas hissi nasıl önemseniyorsa; imaj konvert'i için de aynı keyif aranacaktır. Tıpkı bazı yazarların daktilonun tuşlarından vazgeçmemeleri gibi.









KAYNAK: Siyah/beyaz daktilolu fotoğraflar için "Famous Authors And Their Typewriters": http://flavorwire.com/167127/famous-authors-and-their-typewriters/19#post_body
BU YAZININ ESİN KAYNAĞI BLOG YAZISI: http://filucusu.blogspot.com/2011/04/daktilo-sesi.html YEKTA KOPAN’A SONSUZ TEŞEKKÜRLER…