Kahraman Kim?

Kahraman Kim?
Who is The Hero?

10 Mart 2010 Çarşamba

sevdiğimizden nefret etmekle, nefret ettiğimizi sevmek arasında geçen bir zihin oyunu: m o d a !

vogue

Hüseyin Çağlayan'ın "Mirage" adını verdiği 2010-2011 Sonbahar Kış defilesi.

2010 Bahar/yaz Defilesi

http://www.husseinchalayan.com/#/videos.2010.2010_s_s_dolce_far_niente/

Hüseyin Çağlayan Vogue defilesi. (gözatmakta herhangi bir sakınca yok!)

günün tv reklam sözü:

“Bence moda, sevdiğimizden nefret etmekle, nefret ettiğimizi sevmek arasında geçen bir zihin oyunu” Hüseyin Çağlayan (seslendirmedeki igrenç türkçe, Hüseyin Çağlayan’ın Londra’da büyümüş bir Kıbrıslı olmasındandır.)

http://www.ntvmsnbc.com/id/25066283/Vogue Türkiye, Hüseyin Çağlayan(*)'la Paris'teydi

vogue2 Hüseyin Çağlayan 2010-2011 Sonbahar Kış Koleksiyonu'nu Paris Moda Haftası'nda tanıttı. Çağlayan'ın 'Mirage' adını verdiği şovu, Vogue Türkiye ve NTV de izledi.

İSTANBUL/PARİS - Hüseyin Çağlayan 2010 2011 Sonbahar Kış Koleksiyonu'nu Paris Moda Haftası'nda tanıttı.

Çağlayan'ın "Mirage" adını verdiği koleksiyon, maskülen çizgilerin, siyah, gri, kırmızı ve bej renklerin ağırlıkta olduğu bir koleksiyondu.

Hüseyin Çağlayan defileden sonra Ece Sükan'ın sorularını yanıtladı ve Vogue Türkiye (http://www.voguemag.com.tr/) için koleksiyonunu tanıttı. Çağlayan, koleksiyonun fikrinin bir yolculuktan çıktığını ve bu yolculuğun kendi 'sürreal yolculuğu' olduğunu söyledi:

"Bu yolculuk New York'tan Los Angeles'a uzanıyor. Kısa kısa yolculuklar yaptım. Yolda hissedilenler bir serap gibiydi. O yüzden şova 'Mirage', yani serap adını verdim. Yolculukta yaşadıklarını koleksyionuma yansıttım, başka bir dünyaya bakarcasına hayal dünyamda gezdim."

Ece Sükan'ın defiledeki yüzü kapalı kreasyonların fikrinin nasıl doğduğunu sorması üzerine ise Çağlayan şunları söyledi:

"Defilenin başında gördünüz baskı, yolculuğum sırasında devam eden maceramla çeşitleniyor. Meksika sınırına yaklaştığımızda yakalandığımız fırtınayı da bu gösteriye yansıttım, daha sonra Holywood'a yaptğım sürreal atıfla gösteriyi tamamladım."

Çağlayan defilesini görsel ve ses efektleriyle sundu. Yüzleri örtülü mankenler fırtınaları, Swarovski taşlı giysiler, yolculuk gecelerinde patlayan ışıkları, fırfırlı kapişon giyen modeller ise eski Hollywood yıldızlarını sembolize etti.

__________________________

(*) Ayşe Arman’ın Hüseyin Çağlayan yorumu;

Müthiş adam. Modaya felsefe sokan adam. Şimdilerde, Vogue’a “Vögg” dediği için konuşuluyor, ama onun umuru bile değil. Defilesi çok alkış aldı ama ben itiraf edeyim, çok beğenmedim, daha önce aklımı başımdan alan işleri vardı, bu öyle değildi. Tek olumsuz şey, Hüseyin Çağlayan kilo almış. Biraz. Ama almış. Yaşlanmanın en kötü yanı bu, yaşlanıp da kilo almayan insan çok az, bu da çok sinir bozucu.

4 Mart 2010 Perşembe

yarının içine çekeceği kötü ve acımasız oyunlara hazırlık olsun diye, geçmis düne seyahatler yaparak oyalanıyorum…

Sevgili Günlük,

Uzun sureden sonra senden haber alabilmek ne buyuk mutluluk.

Eskiden hic yazmiyorsun derlerdi.. postadan cikagelen mektuplar kastedilirdi.

Simdi hic yazmiyorsun demek; bir bakima "eklentili mektuplari benimle paylasmak disinda" hic yazmiyorsun anlamina geliyor...

Ne ilginc degil mi?

Eskiden tam bir suskunluk hâkimken simdi hic degilse dostlarimizin o ayni e-mail adreslerinde olduklarini, kendilerine gelen ve ilettikleri mail orneklerine bakarak da keyiflerinin yerinde ya da hafif depresif olduklarini anlamaya / cozmeye cabaliyoruz...

Buna da sukur. Eskiye oranla bu bile iyi!

Bazan kendileri ile ilgili herkese dagitilasi etkinlik, basari, bulasmislik haberleri falan bir seyler de gelebiliyor...

Kimi gun bizi belki de bizden daha da iyi anlattigini dusundugumuz iki satir siir ya da fikra bile, mesajlasmanin sekli ve siniri olabiliyor... Buna da sukur!

Ben gonderdiklerimin bana ait olmasini isteyen biri olarak cogu zaman sessizlige mahkum kalabiliyorum, bak bu kotu!
Gecen aklima geldi, benim ilk Marmaris gunlerinde neler hissettigimi merak ettim… ama hemen imdadima yetisti, o donemde sana yazdiklarim olmaliydi, dogru tahmin etmisim, iki klik otemde sana gonderdiklerimi buluverdim. (Bak iletisim arsivinin de boyle bir degeri var; buna da cok sukur!!!)

Legs

Mayis 2007'de bak ne yazmisim;

Marmaris ve özellikle Ahu Hetman benim alisageldigim ya da icinde yasarken keyif aldigim bir ortam. Hastanede insanin kendini hekim olarak daha iyi hissetmesi mumkun. Devlet'in hic ummadigin anda tum keyfini kaciran surprizleri yok. Gune nasil baslarsan oyle bitirebiliyorsun. Fethiye devlet'te gune hep neseli baslardim (poliklinikte, serviste ya da hastane koridorlarinda) ama bu 5-10 dakikadan uzun suremezdi. Burda tam tersi. Beni belki baskalarinin hic dikkate almayacagi ayrintilar mutlu kilmaya yetiyor; muayene odasinda internet hattinin olmasi, kosedeki kahve makinesinden kahvemi alabilmem, resepsiyondaki gozleri gulen insanlar, koridorda ya da merdivende yol veren personel, "yine bir angarya mi!?" dedirtmeyen personel samimiyetleri, herkesin hos tutmak icin yardima hazir, sahte olmayan gorunumleri... Hastanenin bana ayarlayabildigi lojman, hastaneden biraz uzakta, kotu bir apart otel odasiydi, dik merdivenlerle cikilan, yatak odasi yine odanin orta yeirnden yangin merdiveni ile yukarda olan bir oda. Uykulu kalkip bu merdivenlerden yuvarlanirim diye dusunup, oda hizmetinin minimal olacagi bu yasam ortamini reddettim. Sadece yatip kalkacagim bir yere gereksinim vardi, ama gece boyu yazip okuyabilecegim, kahvemi cayimi icebilecegim, balkonu olan bir yer olsa, sabahlari temizlemeye gelseler daha iyi olurdu diye dusundum. Meger bu odalar, dializ hastalarina ucretsiz verilen, temizligi hasta yakinlarina birakilan apart otel odalariymis... Ne mutfagi ne banyosu ilgimi cekti. Sonunda yine hastaneye 5 dakika yurume mesafesinde, denize de yakin, balkonundan deniz, yan otelin havuzu gorunen, klimali, 2 yatakli bir otel odasi buldum. Ustelik mayis promosyonu 20 ytl kahvalti dahil! Kahvalti da acik bufe ustelik. Temizlikcinin yatak uzerine havludan cicek motifli surprizler yapmasi, havlulari hergun degistirmesi, kasabaya yeni gelmis yasli doktora hurmet ornekleri... Otel odasi ile iliskim yeni bir arkadaslik gibi. Fazla goze batmayacak sekilde kablolari gizlenerek konumlandirilmis cay/kahve makinesi, hergune bir elma bulunduran meyve sepetim, gunluk erik, cilek ve kiraz ritüellerim...
(...)
Yurume mesafesinde Point Center alisveris merkezinde D&R var, keyifle kitaplara cd'lere dokunabildigim... ozlemisim bu keyfi. Charles Bukowski'nin KADINLAR isimli kitabini aldim, daha ilk satirlarinda "50 yasindayim, yalnizim, yasamimda kadin yok.." diye baslayan romanini. Bir de uzun yillar once seyrettigim Polanski'nin Bitter Moon (Aci AY) film CD'sini. Alisveris merkezinden otel odama bir yuruyusum var degme gitsin; zamani durdurun, bu gece uzun bir gece olacak, Bukowski ve Polanski konuklar odamda.

twins

Simdi geriye donup baktigimda ne goruyorum; D&R yok!

Otel odasinin verdigi “yasamima yeni girmis yabanci biri duygusu” cooktan gitmis!

Gunlerin birbirini yinelemesi, nerdeyse kaniksanir olmus.

Kitaplar arasinda gezinmelerin, kitabevlerinin buyusunun yerini, internet kitap raflari almis.

Ne kadar karsi olunsa da tanesi 2,5 liraya uretilmis, uzeri resimsiz, kotu bir kalemle isimleri kazinmis film DVD'leri var yasamimda. Vizyona daha girmeden DVD player'ima sigiveren bir sinema dunyasi!

Artik evin icinde kulaklikla dolasir olmusum... Sabahlari gune baslama niyetine kahvemi yudumlarken, Digiturk 92 no.lu Mezzo kanalindan senfonileri –kulaklikla- dinleyip, yatmadan once 1 dvd seyretmek, uyukuya gecerken de mp3/player'dan gece konusmalarinin yer aldigi (sadece gece muzigi olmayacak, gece konusmalari olacak ille de), radyo kanallarinin dus dunyasina sarilarak uyuyakalmak.

Artik ses ve goruntulerle kendimi olmadigim mekanlarda hissetme; dejavu duygusuna kapilarak bugunden uzaklasma seanslari yapiyorken buluyorum kendimi!

Bakiyorum sectigim filmlerde de bu niyet var. Burda olmama duygusu! Burda degilim, ordayim dedirten filmler. Ben zaten ordaydim, simdilik burdaysam aslinda ben orda olacagim duygusu/aldatmacasi!

Nitekim senin sozunu ettigin TV8'de yayinlanan “Caro Diario/Sevgili Günlüğüm” isimli filmde de bu var olsa gerek. Maalesef kacirmisim. Hemen nette sorf yapip okudum icerigini. Ozellikle filmin son bolumu daha simdiden ilgimi cekti;

"Doktorlar olan son bölümde ise, Moretti kanser yüzünden kemoterapi görüyor ve İtalyan sağlık sisteminin bürokratik labirentinde klinikten kliniğe, doktor doktor dolaşıyor. Çok acı bir tecrübe yaşasa da Moretti umudunu hiç yitirmiyor. İzleyicilerin, yönetmenin iç dünyasıyla daha yakından tanışmasını sağlayan dokunaklı bir harman olan Caro Diario, komik olanla ciddi olanı, kişisel olanla politik olanı hiç zorlanmadan bir araya getiren, harika bir rehber."

Ne mi yaptim? Cok basit... cok oyalanmadan ustelik. Nette sorf ettigim yer, filmin DVD’sinin satildigi adresi de veriyordu. Siparis isleminin bittigi an, benim o filmin dunyasina daha simdiden girdigim an’dir! Beklemedeyim yani.

Bikes

Ben en son Robert De Niro’nun 2009 yapimi Everybody's Fine (“herkesin keyfi yerinde”) filmini icim titreyerek izledim. Emekli ve yeni esini kaybetmis ihtiyar adamin, tum cocuklarini davet ettigi evindeki haftasonu partisine hazirlanmasi ile basliyor film. Cimler biciliyor, marketten en iyi saraplar seciliyor, sominenin ustundeki resim cerceveleri elden geciyor, derken haber tek tek geliyor; tum beklenen cocuklarin her birinin isleri baslarindan askin; haftasonu gelmeleri olanaksiz! Ihtiyar ertesi sabah haince plan yapip “madem onlar gelemiyor, ben onlara giderim” diyor… Ama bu hain planin, aslinda bir bumerang gibi kendine darbe olacagini bilemiyor tabii. (bu benim yorumum)

everbody's fine

Cok onemsiziz biz – sanal onemsenmelerin gazina gelip aman ola ki yolculuklara cikmayalim! Gercegi kendi bahcemizde arasak, bununla yetinsek, galiba cok daha iyi olacak gibi!

Elimizdekilerin, o an elimizde tuttuklarimizin degerini o an, cok ama cok iyi bilmemiz gerek! Sonradan o degerleri halâ var sayip, yanilmanin cukuruna dusecegiz, farkinda degiliz! Aslinda simdi ne kadar degersizlestigimizi yuzumuze tokat gibi ask edecek olanlar, yine o degerler olacak cunku!

Genclere ne soylemek istersin deseler bunu derim.

Unutma bugun elinde tuttugun degerin onemi simdi icin var. Amman ona guvenip yarini garantiledim diye asla dusunme!

Ben yarinin icine cekecegi kotu ve acimasiz oyunlara hazirlik olsun diye, gecmis dune seyahatler yaparak oyalaniyorum simdilik.

Simdilik.