Kahraman Kim?

Kahraman Kim?
Who is The Hero?

16 Şubat 2011 Çarşamba

Hastane Günlüğü (3) | Mart/Nisan 2010

lastscan4

* Neden hemşireler hemen geliyorum diyip gelmeyi hepten unuturlar. Giriş katında bekleyin deyip sonra da unutup müdahaleye girdiğim hastalarımı hatırladım. Hekim iseniz hep bir mazeretiniz vardır. Hasta iseniz bekleyeceksiniz.  En iyi hastalar onca hastane deneyiminden sonra bekleme ustası olanlardır.

* Hasta odasının olmazsa olmazı duvara asılı iri rakamları olan bir saattir. Meğer yasakmış.  En büyük lüksüm, İkea'dan aldırdığım saati TV sehpasının altına yerleştirmekti.  Günün aslında nasıl yavaş işlediğini görmek için, hasta odasında duvar saatini izlemek yeterli. Bizi kandırıyorlar; dışa rda saat hızla ilerlerken tabii ki kimse işini bitiremeyecektir. Öfkeli koşuşturanlar haklı, saatler ihanet halinde! Eve geç kaldığını, işlerin tam bitmediğini söyleyen benim meslekdaşım çok haklı; bu saatlerin hızı ile iş bitirmek nasıl mümkün olsun!

* Siz siz olun hastayken doktor gibi, doktorken hasta gibi düşünmeye kalkışmayın. Doktorca yorumlar işi daha çetrefil hale getirmekten öte işe yaramaz. Ama en önemlisi siz siz olun doktorken bir doktora baktığınızda onun doktor değil hasta olduğunu düşünün. "İyisin koçum, az da olsa nazlanman normaldir, dert etme, düşünme!" gibi heveslendirmelerin altından gizliden uç vermeyi bekleyen bir komplikasyon yatıyor olabilir. Ben hocanın özel odasını uzun süre işgal  etmesek mi derken, hoca da "taburcu olmayıp dilediğiniz kadar bu oda sizin kalabilirsiniz" ikramında bulunurken, kendimi tekrar o soğuk ameliyat masasında ve saatlerin geçmek bilmediği yoğun bakımda buluverdim! "Hasta kaprisi" her ne kadar doğru çıksa da, altında bir çapanoğlu saklıyor da olabilir.

* Dr. Tahir hoca "tabii ki üstünden kamyon geçmiş gibi hissedeceksin, asıl ben çok iyiyim dersen, bu problem var anlamına gelir" dedi - rahatladım.

* Penceremden baktığımda gördüğüm gece/gündüz demeden iş makinalarının girip çıktığı ek bina inşaatı bitti, ben hala odamda taburcu olacağım günü bekliyorum...

* Artık şuna eminim, durmaksızn TV seyrederseniz size %30 program izletiyorlar, geri kalanı çıngılların ve reklamların geçitinden başka bir şey değil!  İyisi mi, en az reklam alan bir radyo bulup mp3'den kulaklıkla dinlemek.

* Kalp ameliyatına alınacak hastaların bir gece öncesi kıl/tüy ne varsa traşlanması, üstelik ameliyat bölgesi yetmezmiş gibi hemen her cm2 sine kadar yeni doğan bebek duruluğuna dönmek, ne anlama geliyor? Bunu kim icad etmiş? Hastaya hükmetmek, çok az kalmış gururunu da, son dakikada kırmak için mi yoksa?  Bıyık sakal anladım, kolları el üstünü anladım, sırtımdan popomdan ne isteniyor ki akşam vakti 10 permatikle traşçıyı bekliyorum pansuman odasında.

* Çözdüm olayı; ameliyat çıkışı servise geldiğinizde yenidoğan bebek çaresizliği içinde oluyorsunuz, bakıma muhtaç, kolunuzu oynatacak gücünüz yok, ağzınıza bir kaşık uzanıyor, ördek denilen plastik kaba dışarı taşırmadan işemeniz isteniyor, kolunuz gövdenizden drenler çıkıyor, hareketiniz bile sınırlanmış durumda. Böylesine yenidoğmuş bebek gibisiniz ne bıyık ne sakal, ne kıl ne tüy istenir sizden! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder