Kahraman Kim?

Kahraman Kim?
Who is The Hero?

16 Şubat 2011 Çarşamba

Hastane Günlüğü (2) | Mart/Nisan 2010

lastscan4

* Dr. Azem gerçekten akıllı biri. Kesin ve net konuşmayı seviyor. Çizdiği yaşam önerisinde biraz acımasız. "Zevk aldığın ne varsa hepsini bırakacaksın" diyor. Belirlediği yeni dünya, pek keyifli olacak gibi görünmüyor.

* Cerrahım Doç. Dr. Tahir Yağdı, olağanüstü bir aile bireyi; babası Yüksek İslam Enstitü mezunu bir müftünün 3 doktor çocuğundan biri. Babası en son Avustralya’da Din İşleri Ataşesi olarak çalışmış. 61 yaşında kalp krizinden ölen babanın biricik eseri Doç.Dr. Tahir Yağdı, erken yaşta kalp krizinden insanlar ölmesin diye geceli gündüzlü çalışıyor... ilk gün kanım ısındı bu kıvırcık saçlı genç doktora; "beni de ekibinize alır mısınız? Ameliyatımı ekipten biri gibi algılamak istiyorum." dedim. "Dün Ahmet Altıntığ aradı, o da sınıf arkadaşınızmış, bu tip telefonlar bizi kasıyor tabii" dedi, bu kez ben ona Dr. Angarya olarak beni görmemesini herşeyi rutin ne ise yaşamak istediğimi söyleyerek moral verdim.

* Dr.ANG, nasıl Dr.Angarya olarak algılanabilir ki! demeye kalmadı operasyonun 7. günü revizyon operasyonu gerekli oldu. Hem de akşamın 8'inde... Küçük müdahale diye kandırıldım; en son ne zaman yemek yedin dediklerinde işkillenmiştim oysa. Saat akşam 8 'de girdikleri revizyonda perikardial efüzyon temizlendi, çıktığımda gece saat  11 imiş. Ben bilmiyorum tabii yoğun bakımda entübeyim. Gece 01.30 da yeniden kan isteği yaptıklarında eşim anlamış bir şeylerin ters gittiğini. Önce Şiko'yu aramış, ulaşamamış, sonra Ümit Yoket'i, ardından Geylani'yi. Geylani gece 3'de Hızır gibi çıkagelmiş. Ben hayal meyal sıkı bir keseleme hareketleri ile ıslak bezlerle özellikle alt tarafımın işleme alındığını hatırlıyorum. Entübe olduğumdan engellemem de ne mümkün. Meğer bu kez sternum kemiğinin alt ucundan kanama mevcutmuş, onu saptayıp koterize etmişler. Ertesi sabah gözümü açtığımda işaret dili ile tüpü çıkarın diye yalvarmalarım belki yarım saat sürmüştür ama bana bir ömür gibi geldi. Bir vicdanlı çıkıp on defa tamam birazdan tüpü çekeceğiz demelerine karşın belki 13. de çektiler tüpü. İkinci kez yoğun bakımda öksüren tıksıran sigara meretinden geberecekmiş gibi kıvranan diğer hastaların arasında, aynı filmi yeniden seyretmek hiç keyifli değildi. Bir plastik bardakta su alabilmek için nerdeyse veremeyeceğim şey yoktu. Kime yalvarsam "bir soralım uygun mu?" diyip anında kayboluyorlardı. Karar verecek olanlar ise çok nadir geçiyorlardı önümden. Su dilenmek hiç bu kadar yakışmamıştı; ömrümün kalan yıllarında susuz asla kalamayacağımı biliyorum artık. Saat sabah 11 dolayında servise çıkacaksın demelerine karşın servise drenli ve de idrar sondalı olarak çıkmam yine akşam 8 i bulmuştu. 24 saat sonra 8 gün önceye dönmek nasıl bir duygudur; inanılmaz! Drenler yarın çekilecek, idrar sondasını çekebiliriz dediklerinde, asla idrar sondama dokundurmam dedim; drenlerle tuvalete gitmek ne büyük sıkıntıdır, bunu ilk yıl asistanı hiç bilemez! Herşey başa dönmüştü; 3 renkli topları üfleyerek havalandırmaktan ibaret solunum eksersizleri yeniden başlayacaktı.

* Hastaların beynindeki saat ile hizmet veren hekimlerin kolundaki saat asla  aynı hızda işlemiyor. 

* Hasta = patient zaten SABIR demek değil mi?  Tabip de galiba arapçada eziyet eden anlamına gelirmiş.  Biri sabredecek diğeri eziyet edecek; hepsi bu işte!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder