Kahraman Kim?

Kahraman Kim?
Who is The Hero?

7 Aralık 2012 Cuma

Bir Tutunamayan Öyküsü




Madem güne ölüm haberleri ile girdik, devam edelim.

(bu satırdan sonrasını Etta James (1938 – 20 Ocak 2012)'in At Last'ini dinleyerek okuyun lütfen; http://www.youtube.com/watch?v=ADDigK8LwyE )

Uykusuz günlerinden sonra derin uyku dönemine giren benim komşum, yoğun bakımdaki 4. gününün gecesi 22 sularında aramızdan ayrıldı. Haliyle bizim ekip fişi çekti.

Ertesi gün (yani dün) öğle namazını müteakiben (böyle denir takiben manasına!) cenaze namazını kıldık, aynı semtteki mezarlığa uğurladık.

Kalabalık bir törendi. Hastanenin kara çelengi dikkatimi çekti. Benim dışında (ben komşuydum, ekipte değildim) servis ve yoğun bakım ekibinden dahiliyeci, kardiyolog, nörolog, anestezist, yine komşusu sayılır ortopedist oradaydı. Bir ara merhumun eşinin yanında bizim başhekimi farkettim, "forma ile dışarı çıkılmasın" diye hep uyaran patron, üzerine kabanını çekmiş beyaz gömlek beyaz pantolonla dimdik duruyordu. Belediye başkanları da burdaydı. Kara gözlük takmışlardı, bugünlerde takılabilecek kara gözlüğüm olmadığına hayıflandım.

Komşununki temiz ölümdü, geride bakılası bir beden bırakmadan gitmek, kimisi bunu çok önemser. Kimse kimseye yük olmayı istemez doğaldır ki. Birinci karısı kanserdi çok çekmiş öyle gitmişti adamın; annesi de uzun yıllar yatalak kalmış bakılmıştı; şanslı sayılırdı, poliklinik koridorunda "uykusuzluk ve kara düş görme" şikayeti ile gelip sanki uyku merkezine başvurmuş gibi uykuya çekilmek ordan da kimseye dert olmadan yaşamdan uzaklaşmak temiz bir iş'ti. Fakat hiç hazırlıksız bir seyahate çıkmak gibiydi; geride evin önünde kötü parkedilmiş kamyonet, ödenmemiş faturalar, kiraya verilmeyi bekleyen bir yıldır boş kalan gayrimenkül, atıl duran bağ evi, orda çalışanlar, borç içinde yüzen işsiz 3 erkek evlad, "bunlar adam ölse beni kapıya koyarlar" diyen ikinci eş; sanki "ne haliniz varsa görün!" diyip aradan sıyrılıvermişti sevgili komşum.

Ölümün bir hazırlığı olabilir mi, bu geldi aklıma mezara insanlar kürek kürek toprak atarlarken. Nasıl hazırlanmak gerek? Çoğu zaman hazırlıksız bir şekilde seyahate çıkmak gibi değil mi? 2 yıl önce sınıf arkadaşım sevgili kardiyologum Dr. Azem de bana "pijamanı, diş fırçanı koy çantana gel" demişti. O gün de aklıma pek de hazırlıklı olmadan bir seyahate çıkma daveti gibi gelmişti bu söylediği. 2 ay sonra evime göğsümde koca bir kesi ile döndüğümde, komşum geçmiş olsuna gelmiş, salonda kahve içerken, "yaşama direnmek tutunmak gerektiğini" anlatmıştı. İki yıl sonra asıl kendi tutunamamıştı.

İlk kez insanların birbirine "başın sağ olsun" demelerini yadırgadım. Aslında ne ayıp söz, "o öldü aman senin başına gelmesin" der gibi. İnsan yüzlerinde oraya konulan iyi ki ben değilim tarzında bir ferahlık farkettim. Cenaze törenleri insanı bundan mıdır daha çok yaşama bağlar? Hava daha bir temiz, güneş daha bir pırıltılı, insanlar daha bir sıcak gelir, kabristaya girerken farketmediğin serçelerin cılvıltısını asıl işte şimdi farkedersin...

Çözdüm; insanların tanıdık tanımadık cenazelere hevesle katılmalarının, bu törensi uğurlanmalarda keşfettikleri bu ruh arınmasına neden çok meraklı olduklarını nihayet buldum.

"Rahmetli kimdi?" diye soran yanı başımda beliriveren siyah paltolu adama, ansızın sorulan sorunun telaşı ile "bilmem, benim komşumdu" diyebildim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder