Kahraman Kim?

Kahraman Kim?
Who is The Hero?

23 Haziran 2011 Perşembe

HAZİRAN’DA ÖLMEK ZOR

22 Haziran 2011

Bugün babamın ölümünün 26. yıldönümü. Yaşasaydı bugün 84 yaşında olacaktı. Sabah 7'de Didim'deki yazlığında ani gelen bir nefes darlığı ile yığılıp kaldığında yardımına yetişenlerin çabası boşa çıkmıştı. O zamanlar çevirmeli telefonlar vardı, beni arayıp haber verdiklerinde ben asistan halimle Hacettepe'de nöbette bir doğumdaydım, karşımdaki adamın neden bu kadar açık cümleler kurarak haber verdiğine inanamamıştım; "baban öldü!" diyordu o kaba ses. Hani bir şey söylenir sonra o söz tekrarlanır "anlamıyor musun be adam?!" der gibi. Anlamıştım, O yoktu artık.

 

Babamın cenazesini morgdan alıp, tabutu bir tören disiplininde en son çalıştığı adliye binasının önünden hükümet konağına kadar halkın arasında taşımıştık. Ordan da cenaze arabasına koyup arkasında konvoy yaparak şehrin dışındaki mezarlığa gelmiştik. Mezarlıkta henüz yeni kazılıp hazırlanmış çukurun önünde, toprak tümseğin üstünden şehre bakıp "demek son durak burasıymış" dedim. Tam o sırada tabutun kapağı açıldığında çevresindeki kalabalıkta bir dalgalanma oldu, din görevlisinin "bu nasıl iştir yarabbi!" dediğini duydum, elinde kürek tutanlar küreklerini fırlatıp tabutun yanına sokulmuşlardı.

 

Tabutun içi boştu. Evet babam olması gereken yerde yoktu! Bu nasıl bir muzipliktir şaşakaldım.

Evet anlaşılan onca yol boş tabutu taşımış, farketmemişti cemaat. Kefene sarılı babamı morgun köşesinde unutup o aceleyle tabutu kapıp yollara düşmüştük besbelli.

 

Babam son kez bizi yine gülümsetmişti. Herkes arabalara binip şehre tekrar dönüldü, ama bu sefer törensiz şekilde ve de tabutun içi dolu olarak mezarlığa getirildi.

 

Babam adliyenin tanınmış yargıçlarındandı. O gün pek sevdiği hep hoş tuttuğu basın mensuplarına en fiyakalı vesikalık resmini gazetelerde haber olarak kullanmaları için vermiştik.

 

Ertesi günki gazete manşetlerini şimdiden hayal edebiliyordum; "Sevilen Manisa hakimi vefat etti" ya da "Uzun saçlı efe hâkimimiz yaşama veda etti" diyeceklerdi.

 

Ama dağıttığımız vesikalık fotoğraf basının bayağı işine yaradı; "Mezarlıkta Panik: Tabut boş çıktı", "Boş tabutla resmi tören yapıldı.", "Son şakası: boş tabut taşıtmak oldu" diye manşetler ve babamın o gülen yüzünün yer aldığı resimler...

 

O günün gazetelerinde bu haberi annem görmesin üzülür diye makasla tek tek kesip çıkartmıştım. Zavallı kadın "bu gazeteleri kim kesmiş böyle" dedi durdu. "Hani gazeteler bugün babanı yazacaktı, niye yazmamışlar" diye sordu sürekli.

 

Yaşamdan çıkarttığım ders, basına sakın ola güvenip en iyi resmini verme, en kötü gününde o resmi mutlaka kullanacaklardır, bunu böyle bil.

 

Ölüme giderken de mutlu, esprili gitmek gerek. Asık suratın yeri yok.

 

Ama en önemlisi Haziran'da ölmek zor, şair Hasan Hüseyin'in dediği gibi;

"canım benim / sevdiceğim

                     bitanem

kısa sürdü bu yolculuk

       n'eylersin ki sonu yok!

gece leylâk

              ve tomurcuk kokuyor

uy anam anam

haziranda ölmek zor! "

(Hasan Hüseyin Korkmazgil)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder